2010’da 3. NATO Stratejik Konsept Semineri’nin kapanış konuşmasını ABD’nin 1997-2001 yılları arasında ilk kadın Dışişleri Bakanı olan Madeleine Albright yapar ve şu sözleri sarf eder: “Şu an satranç taşları olan bir tabelanın altında oturuyorum; aslında bizim yaptığımız işin satrançla ilgisi olduğu düşüncesine hiç katılmamıştım. Satranç iki kişinin sessizce oturararak sakince hamlelerini düşünebileceği bir oyundur. Bizim işimiz işe daha çok bilardoya benzer; pek çok bilardo topunun karmaşık bir şekilde durduğu masaya biri gelir ve karşı deliğe sokmak için bir topa vurur, genelde top delik yerine başka toplarla çarpışır. Bilimsel ya da tahmin edilebilir değildir”. Özellikle şu an Ortadoğu’nun içinde bulunduğu vaziyeti gözümüzün önüne getirirsek Albright’a hak vermemek mümkün değil.
Ortadoğu’da bölgesel bir savaşın çıkma ihtimali sadece bugün değil, son 30-40 senedir dünya kamuoyunu korkutuyor. Irak-İran Savaşı, Birinci Körfez Savaşı, ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgali, Arap Baharı, DEAŞ akıllara acaba çevre ülkere bu gerginlik sıçrar mı sorusunu getirmişti. Son olarak Hamas’ın İsrail’e saldırısı ve karşılığında İsrail’in Gazze’de soykırıma doğru giden katliamları yeniden bölgesel bir savaşa doğru mu gidiyoruz çekincesini su yüzüne çıkardı.
Tansiyon giderek artıyor
Son günlerde yaşanan olaylar endişeleri daha da arttırdı. Önce İsrail SİHA’larla Beyrut’ta Hamas’ın liderlerinden Salih Aruri’yi öldürdü. Hizbullah’ın kalelerinden biri kabul edilen Müşerrefiye banliyösünde gerçekleştirilen suikast, Hizbullah’ın da savaşa aktif bir şekilde dahil olma ihtimalini şüphesiz arttıran bir olaydır. İran’da Devrim Muhafızları’nın efsanevi komutanı Kasım Süleymani’nin anma törenindeki canlı bomba saldırısını DEAŞ üstlendi. İran Cumhurbaşkanı Reisi DEAŞ’ın ABD ve İsrail tarafından yaratıldığını iddia etti ve intikam yemini etti. ABD Bağdat’taki Haşdi Şabi karargahına füze saldırısı düzenledi; Pentagon bunu meşru müdaafa eylemi olarak gerçekleştirdiklerini açıkladı. Biraz daha geniş çaplı baktığımızda geçtiğimiz hafta yine ABD Kızıldeniz’de Husiler’e ait üç tekneyi batırdı, yine meşru müdafaa’dan bahsettiler.
‘Güvenlik İkilemi’
Sonuç olarak Ortadoğu tam anlamıyla diken üstünde duruyor. En ufak bir kıvılcımlanmanın söndürülemeyecek büyük bir yangına dönüşmesi an meselesidir. Hearts of Iron isminde kültleşmiş bir bilgisayar oyunu vardır; ülke yönetimi ve savaş idaresi üzerine kurulu epey detaylı bir simülasyondur. Oyunun içinde “world tension meter” yani dünya gerilim metresi bulunur, tansiyon yükseldikçe aslında aralarında hiç bir sorun olmayan ülkelerin bile birbirleriyle savaşa girme ihtimali artar. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden beri dünyada tansiyon giderek yükseliyor. Devletler giderek daha tehlikeli bir boyuta ulaşan ‘güvenlik ikilemi’ (security dilema) yaşıyorlar. Peki nedir bu güvenlik ikilemi?
Öncelikle dünyada merkezi bir idarenin olmadığı gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor. Devletler kendi varlıklarını devam ettirmek için kendilerinden başka kimseye kayıtsız şartsız güvenemezler. Bu güvensizlik ortamında diğer devletlerin niyetlerinden de emin olamazlar. Örneğin bir komşu ülkenin aslında müdafaa amaçlı silahlanmaya gitmesi ofansif olarak algılanabilir. Bu sefer tüm ülkeler silahlanma faaliyetlerine ve kritik noktalara asker konuşlandırma operasyonlarına başlarlar. Öyle bir noktaya varılır ki karşılıklı korku bir anda gerçek bir güvenlik sorunu teşkil etmeye başlar.
Evli bir çift düşünün; iki eş de birbirine güvenmiyorlar ve aldatıldıklarını düşünüyorlar. Nasılsa karşı taraf beni aldatıyor, her an benden boşanabilir diye ikisi de B planı olarak başka kişilerle görüşmeye başlıyorlar. Aslında ortada hiç bir şey yokken ikisi de gerçekten birbirini aldatmış pozisyonuna düşüyor ve evliliğin sona ermesi kaçınılmaz hale geliyor.
İşte Ortadoğu’da ve genel olarak dünyada şu günlerde tam olarak da bu durum tezahür etmektedir. Güven sağlamak ve barışı korumak için uluslararası kuruluşların yetersiz kaldığı bu atmosferde ümit edelim ki bilardo topları birbirleriyle çok çarpışmadan deliklerine girebilsinler.